İnsan hakları savunucularının sesine ses katmalıyız.
Yaşadıkları toplumda ve dünyanın farklı yerlerinde yaşanan sorunlara, hak ihlallerine karşı mücadele eden herkes insan hakları savunucusudur. Dünyanın daha iyi bir yer olması için kafa yoran, ihlalleri belgeleyen ve raporlayan, toplantılar düzenleyen, eylem ve etkinlik gerçekleştiren insan hakları savunuculuğu, özel bir meslek ve faaliyet değildir. Aksine; gazeteciler, avukatlar, akademisyenler, sendikacılar, aktivistler, kısacası toplumdaki herkes hak savunucusu olabilir.
Bu mücadelenin dışında kalmanın temel kriteri şiddettir. İnsan hakları savunucuları zinhar şiddete başvurmaz. Şiddet ile arasına mesafe koymayan, şiddet araçlarını reddetmeyen kişiler hak savunucusu olamaz. Temel gayemiz, hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilerek insan onuru temelinde bir yaşam için çaba sarf etmek.
Şiddet ve baskı ile karşılık vermek
Şiddeti reddeden insan hakları savunucuları, maalesef farklı biçim ve düzeylerde şiddete maruz kalıyor. Yürüttüğümüz hakikat ve adalet mücadelesindeki temel faaliyetlerimiz nedeniyle baskı görüyoruz. Demokrasi ve hukukun üstünlüğünün olduğu ülkelerde görece daha rahat faaliyet yürütürken; çatışmanın, savaşın yaşandığı ve otoriter yönetimlerin hüküm sürdüğü yerlerde çalışma alanımız daralıyor.
Baskıcı rejimlerde insan hakları savunucusu olmak, risk altında yaşamak anlamına geliyor. İktidarların — yalnızca bizleri değil, ailemizi ve sevdiklerimizi de hedef alan — tehditleri, yargı baskısı, hapis, fiziksel şiddet gibi uygulamalarına maruz kalıyoruz.
1984’te kurulan İnsan Hakları için Uluslararası Servis (ISHR), insan hakları savunucularının korunması ve insan hakları sistemlerinin güçlendirilmesi için faaliyetler yürütüyor. İnsan hakları savunucularının kapasitesini güçlendirmeyi hedefleyen ISHR, baskının yaygın olduğunun altını çiziyor. Cenevre ve New York’taki ofisleriyle insan hakları savuncularının sesine ses katan ISHR’nin Nisan ayında yayımladığı ve BM Genel Sekreteri’ne sunduğu Ending Intimidation and Reprisals Against Those Who Cooperation With the UN in the Field of Human Rights (BM ile İnsan Hakları Alanında İşbirliği Yapanlara Karşı Tehdit ve Misillemenin Son Bulması) başlıklı raporu, bu yaygınlıkla ilgili 29 ülkeden 120 vakaya yer veriyor.
Çeşitli biçimlerdeki baskı her yerde
Bahreyn’de insan hakları savunucuları hâlâ keyfi biçimde tutuklanıyor. Hükümetin kendisine muhalif gördüğü için cezaevine koyduğu insan hakları savunucularının sağlık hakkına riayet etmediğini de not etmek gerekir. Cezaevleri, adil bir yargılama sonrasında orada bulunanlar açısından dahi ikincil bir cezalandırma yer olmamalı, olamaz. İnsan hakları savunucularını hedef alan baskıcı bir rejimdeki yargının bağımsızlığı konusunda soru işaretlerinin olması ise neredeyse kaçınılmazdır.
Benzeri bir durum Mısır’da da yaşanıyor. İsimleri terör listesine eklenen hak savunucuları, maalesef profesyonel yaşamlarını dahi süremiyor. Ne yazık ki bu gibi uygulamalar, sadece Ortadoğu coğrafyasına özgü değil. ISHR, binlerce kilometre uzaklıktaki Latin Amerika kıtasındaki bazı ülkelerde de benzeri baskıların yaşandığını belirtiyor. Örneğin Venezuela, Guatemala ve Nikaragua’da insan hakları savunucusu olmak hâlâ oldukça zorlu.
Baskıcı rejimlerin insan hakları mücadelesini zayıflatmak için başvurduğu yöntemlerden biri de kendi kontrolleri ya da en azından etkileri altındaki insan hakları örgütlerini oluşturmaktır. Sendikal mücadeleyi engellemeyi, işçilerin mücadelesinin etkisini azaltmayı hedefleyen “sarı sendikalar”a benzetebileceğimiz bir uygulama olan GONGO’lar, insan hakları ihlallerini dile getirmek yerine iktidarların yanlış uygulamalarını gerekçelendirmeye ve sunulan raporlardaki ihlalleri çarpıtmaya gayret ediyor. ISHR, bu konuda öne çıkan ülkelerden birinin Çin olduğunu belirtiyor. Bağımsız sivil toplum örgütleri sürekli denetime, izlemeye, kısıtlamalara ve baskılara maruz kalırken, hükümetler kendi oluşturdukları örgütleri sahaya sürüyor.
ISHR’nin çalışmasında, İsrail’in hem Filistinli insan hakları savunucularına hem de Filistinliler için mücadele eden İsrailli savunuculara yönelik baskısına da yer veriliyor. Fas, Vietnam ve Rusya da sivil toplum alanının daraltıldığı ve insan hakları savunucularının baskı altında olduğu ülkeler arasında yer alıyor.
Bir baskı aracı olarak seyahat yasağı
ISHR’nin dikkat çektiği baskı yöntemlerinden biri de seyahat yasağı. İktidarlar, hak ihlallerine karşı sesini yükselten insan hakları savunucularını susturmak amacıyla bu yönteme sıkça başvuruyor. ISHR, seyahat yasağına dikkat çekmek amacıyla çevrimiçi bir kampanya başlattı.
Birçok mücadele arkadaşımız cezaevine konulduğunda, seyahat yasağının ağırlığından bahsetmeyi uygun bulmadığımız oluyor. Ancak seyahat yasağı, insan hakları mücadelesini etkili bir biçimde yürütmenin önünde ciddi bir engel oluşturuyor. Gelişen teknolojik araçlarla toplantılara katılmak mümkün olsa da yüz yüze görüşmeler hâlâ en etkili yöntemlerden biridir.
Mahkeme kararıyla yurtdışına, il dışına ve hatta ev dışına çıkış bile yasaklanabiliyor. Örneğin, Mısır’dan Mohamed El-Baqer ve Suudi Arabistan’dan Loujain Al-Hathloul haklarındaki seyahat yasağı nedeniyle Cenevre gibi merkezlerdeki insan hakları çalışmalarına katılamıyor. Öte yandan, bazı insan hakları savunucularının ülkelerine dönmelerine de izin verilmiyor. Nikaragua’dan kadın hakları ve yerli halklar savunucusu Anexa Alfred Cunningham’ın ülkesine dönmesine izin verilmiyor.
Ayrıca, (2016-2018 OHAL dönemi KHK’larından bildiğimiz gibi) idari kararla pasaportların iptal edilmesi de mümkün.
Elbette seyahat yasağı yalnızca insan hakları mücadelemizi etkilemiyor. Kimi durumlarda yurtdışında yaşayan aile üyelerimizle görüşmemizi, onların düğünlerine ya da cenazelerine katılmamızı engelliyor. Kimi zaman ihtiyaç duyduğumuz tedaviyi görmemizi, kimi zaman ise sadece gezme veya tatil amaçlı seyahat etmemizi bile engelliyor.
‘Hayır’ demenin önemi
Tüm bu baskıların ana sebebi, biz insan hakları savunucularının yaşananlara karşı sesimizi yükseltmemizdir. Zira insan hakları hareketi, haksızlıklara ve ihlallere ‘hayır’ diyenlerden oluşur.
İnsan hakları savunucularına yönelik baskılara, seyahat yasaklarına ‘hayır’ diyelim.
(Oİ/VC)